İzmir Gezi Rehberi
Paylaş
Accor Hotels davetiyle iki günlük #bizegöreizmir (#accordingtous) maceramız dolu dolu geçti. Daha yeni tanıştığımız halde yıllardır tanıyor hissiyatına sahip grubumuzun da bunda etkisi yüksekti tabi. Güzel İzmir için iki gün yetmez elbette ama çok eğlendiğimiz, çok güldüğümüz, çok yediğimiz:) bir seyahat olarak aklımızda yer etti bile.
İlk söylemek istediğim şey, İbis Hotel sayesinde oldukça rahat ettiğimiz olacaktır. Konum olarak tren garına çok yakın olduğundan ulaşım açısından hiç sorun yaşanmıyor. Odaları geniş, ferah ve oldukça temiz. Kahvaltısı da tatmin edecek düzeyde yeterli.
Eşyalarımızı otelimize bıraktıktan sonra ilk durağımız Alsancak Dostlar Fırını, yani boyoz mabedi. Sen 5 yıl İzmir’de oku, defalarca önünden geç ama hiç fark etme olacak iş değil. Evet işte o bakarkör benim sayın seyirciler:). Bir Allahın kulu İzmirli arkadaşım da demedi ki gel bak buraya gidip boyoz yiyelim diye, bugün buradan hepsine teessüflerimi iletiyorum. Gerçi o süreçte ne kadar boyoz yedin diye sorarsanız okulumun sadece son 2 senesinde diyebilirim:D.
Neyse, hayatı sade boyozdan ibaret sanan ben ne çeşitler ne çeşitler varmış onu öğrendim:). Enginarlı mı dersiniz patlıcanlı mı? Yok ben tatlı isterim derseniz tahinli de var çikolatalı da. Abartmıyorum hepsi de enfesti; yanında da çay, peynir ve fırında pişen yumurtayla midelerimiz bayram etti.
O kadar yedik hadi biraz eritelim diye Tarihi Asansör’ün yolunu tuttuk. 1907 yılında Nesim Levi tarafından en yakın dostu sakatlandıktan sonra yaptırılan asansör zamanla bütün İzmirlilerin ve turistlerin en sevdiği yerlerden biri haline gelmiş.
Dario Moreno şarkıları eşliğinde yukarı çıktıktan sonra karşımıza çıkan İzmir manzarasına doyum olmadı. Bir de gece gelmek lazım sanırım.
Eh acıktık tabi:). Öğle yemeği için rotamız belli; Alsancak/Karşıyaka vapuruyla Hasır Ocakbaşı Kobalak. Körfez havası daha da acıktırdı haliyle:). Kuşbaşı, kıyma ve ciğer kebapları yendikten sonra gelen sucuk köfte efsane bir lezzet olmaya aday. Ama belli bir mesafeye kadar kaşıkla yediğimiz ayranı da (evet yediğimiz!) unutmak mümkün değil.
Yemeğin üstüne bir kahve iyi gider düşüncesiyle soluğu Kızlarağası Hanı’nda aldık. Eskiye nazaran daha da gelişmiş; ne restoranlar ne kahveciler açılmış. Kahvemizi içtikten sonra hemen yakındaki Meşhur Hisarönü Şambalicisi’ne uğramadan edemedik. Hatay’da da yapılan bu tatlıyı pek sevmezdim aslında. Ama burada yediğim, kaymak ilavesi sayesinde, bana bu tatlıyı sevdirdi. Bir de çalışanlar fotoğraf çekmemiz konusunda güler yüzlü ve cana yakın olsalardı keşke..
Program bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz, Balçova Teleferik var daha:). Çook küçükken bu teleferiğe binmiştim, tabi o zamanlar bu kadar teknolojik değildi. İlk hamburgerimizi (sanki marifetmiş gibi söylüyorum) burada yediğimiz için kardeşim @gezengenc ile bende yeri ayrıdır buraların:).
Bu kez yenilenmiş haliyle çıktık yukarı; İzmir manzarası yeşiliyle, mavisiyle buradan da çok güzeldi.
Biraz otelde dinlendikten sonra kendimize sıcacık midyeleri yemeden döndüler dedirtmemek için bu ritüeli de İnciraltı’nda gerçekleştirdik. Serkan Hamza Balık Ekmek’te 300 kusur midyeyi yerken hepimiz insanlıktan çıktık, birbirimizin önünden midye kaçırdık:D
Bunun üzerine bir de Söğüşçü Hüseyin Usta’ya gitmeyelim mi? Tabi ben henüz sakatat yemeye hazır olmadığım için deneyemedim:).
Ekip gezginlerden oluşunca Cafe Del Mundo’ya gitmesek olur muydu, olmazdı! Dekorasyon olarak tasarım harikası; kocaman bir kütüphane, vintage eşyalar, yiyecek dolu kavanozlar.. Dünyanın birçok köşesinden toplanmış dev bir koleksiyon anlayacağınız. Atıştırmalıklar lezzetli, şarkılar da sevilen parçalardan oluşunca keyifli bir gece kaçınılmaz oldu:).
İkinci gün otelde kahvaltı yaptıktan sonra yönümüz Cittaslow unvanına sahip Seferihisar/Sığacık! Önceliğimiz de TEOS Antik Kenti. Geniş bir alana yayılmış tarihi eserler.. Çok sıcak havalarda gitmemenizi öneririm:). Biz çok yorulduğumuz için marina kısmına gidemedik, aklımda kaldı orası mesela. En ilginç olansa; antik kenti gezmeye başlarken, yanımıza çok şirin köpeciklerin gelip, gezimiz bitene kadar bize kılavuzluk etmeleriydi:).
Aslında programımızda deniz keyfi de vardı ama bir açıp bir kapayan, hatta arada bir yağan hava sağ olsun izin vermedi:).
Haliyle acıktık ve ikinci kahvaltımızı yapmak üzere Def-i Gam’a gittik. Şu hayattaki en güzel kahvaltılardan birine şahit olduk diyebilirim. Yediğim her şey çok ama çok güzeldi. Böylesi bir pişiyi daha önce yememiştim. 2,5 adet yedim ya 2,5:D. Yine olsa yine yerim hiç pişman değilim:).
Kahvaltıdan sonra Sığacık Organik Pazar’ı dolaştık. Bizim gibi tok karna gitmeyin kesinlikle pişman olur; kendinizi o güzelim baklavalara, böreklere, sarmalara iç geçirip bakarken bulursunuz:).
Alaçatısız bir İzmir düşünülemez sanırım. Ilıca tarafına gitmiştim daha önce ama Alaçatı için fırsat bulamamıştım. Son zamanlarda popülerliği arttığından çok kalabalık oluyor maalesef. Bizim gittiğimiz tarih yine sakin haliymiş ama bana o şekilde bile yoğun geldi. Her şeye rağmen sokaklar güzel, her yer fotoğraf karesi için göz kırpıyor. Birkaç saat yetmese de elimizden geldiği kadar dolaştık.
İmren Alaçatı’da sakızlı muhallebi, Kumrucu Hikmet’te de kumru yedik. Şu kumrunun ekmeği biraz daha ince olsa keşke:). Fiyatlar tahmin ettiğiniz üzere turistik.
Programda olup yetiştiremediğimiz tek yer Efes Antik Kenti oldu. Daha önce iki kez gittim nasıl olsa diyerek kendimi telkin ettim. Ama bu grupla harika olurdu diye de düşünmeden edemedim:).
Peki ekibimizde kimler mi vardı? @vizesizgeziyorum Aykut, @sehirnotlari Gizem ve Berk, @oburcan Ayberk ve eşi @madamstiletto, @harbiyiyorum Salih Abii ve eşi @baharsevinc, @drummerlizard Güneş, @oitheblog Öykü ve İdil, @gezgincift, @hakanyasar, @sakiryildirim, @15.rec Mali, yemek.com’dan Duygu ve harika videolarıyla Özkan. Hepsini de instagram’dan takip etmenizi öneririm:).
Bu eğlenceli keşiflerin videoları için tık tık:).
İzmir’im her zaman her şekilde çoook güzel ve yaşanası bir yer. Her ne kadar köy diyorlarsa da ben bu köyü çoooook seviyorum ve hep köy olarak kalmasını istiyorum tabii bırakırlarsa. Kordonda gün batımı izlemek var yaaa muhteşem.
Ama şu aralar her yerden mantar gibi gökdelenler yükseliyor ve güzelim şehir elden gidiyor. Bu talan bu gün şehir merkezinde yarın çevrede ki köylere sirayet edecektir hiç kuşkusuz. Bunun adına da modernleşmek deniyor. İNŞALLAH DOĞAMIZI TAMAMEN KAYBETMEYİZ!!!
Emin olun İstanbul daha kötü durumda. Üzülüyoruz ama hiçbir şey yapmadan da bekliyoruz..